Anneler babalar sahura kalkar, akşama kadar açlıkla yapılan ibadete başlarlardı.Gece sahura kalkmaları bize kaçırılmış bir şölen ziyafet gibi gelirdi. Heveslenirdik akşamdan derdik bizi de kaldırın.. Kalkardık. Soba üstünde kızarmış ekmeğe taze tera yağı sürülünce bir de keçi peyniri ve el yapımı tahranayı kaşıkladık mı bin baharatlı köfteden daha makbule geçerdi.. Son su bardağını ezandan önce bitirir ezan başlarsa yudumlar yarıda kalırdı. O zaman katıydık. Halbuki ezan bitesiye yenip içilebilirdi.Öğlene doğru susanır dolaba gidilir, buz gibi su alınır tam kafaya dikilicek, anam seslenir, la sen oruçsun ya! Unuttuk oruçlu olduğumuzu tabi. Çat pat kapatılır buzdolabı, sürahideki su dökülür, şükür! Orucu hasarlatmadık desekte, anneme kızardım için için, ha seslenme de suyu içeyim, ondan sonra desene oruçsun! Yanar kavrulurduk yaz günlerinde. Baba camide, orucu açınca, mecbur sofra bekleyecek, bizde camide hurmayla açardık orucu.. O şadırvanın dinlenmiş suyu kevser suyu olurdu. Yemeği yeyince suları lokur lokur içince geğirti sesleri keyif verirdi. Çocuk sesleri gelince inerdik aşağıya, akşam tüm mahalle çocuklarıyla teravihe gidilir en arka safa durulur birbirimizin ensesine şaplak patlatılır bir kıkırdama başlardı. Çocukluk işte. Namaz aralarında Allahümme salli ala diye başlayan dua tekbirini son sesimizle söylerdik, uykuyuda açar zindeleşirdik. Müezzin teravihi vitire niyet dediğinde pür dikkat kesilirdik. Üçüncü ve son rekatta imam Allahü ekber deyip el kaldırınca yanılanlar rüküya gider kıs kıs gülen çocuklar olurdu. Hoş görülüydü cemaat çünkü hepsinin çocukluğunda yaşadıklarıydı bunlar. Arefe günü kabir ziyareti olurdu duygu basardı. Hele yakın zamanda vefat etmişlerin başındakilerin duaları, ağlamaları hüznü artırırdı. Bayram namazı ise şükrün günüydü. Yeni kunduralar, pantolonlar gömlekler coşkuyu mutluluğu arttırırdı. Eski Ramazanlar, özlenen Ramazanlar oldu. Allah imandan, huzurdan, sürûrdan ayırmasın...
M.V.O.
|